23 Ağustos 2016 Salı

?

Ben bugün buraya kendimle dertleşmeye geldim. Kimseye anlatamadıklarımı yazıya dökmeye biraz olsun kendimi rahatlatmaya geldim.

Dünya adaletsiz evet...
Hayat bizlerden çok şey götürüyor evet...
Yaşanılanları ders olarak algılamamız gerekiyor evet...
...

24 yıllık hayatımda umursamadan yaşayamadım hiç bir zaman ve insanları da asla bilerek ve isteyerek kırmadım. Çok kırıldım döküldüm bazen toparlanamadım ve yine öyle bir dönemden geçiyorum. Bir insan günün 24 saati ağlamak ister mi? İstiyor! Diğer insanların yaptıklarını gördükçe ve bana yapılanlardan sonra artık insanlığın gerçekten olmadığına ve vicdan, merhamet duygularına sahip tek bir kişi bile kalmadığına inanmaya başladım. En yakınınızdaki insan bile boğazınıza sarılıp sizi öldürmeye kalkacak kadar size kin besleseydi siz de anlardın.

Yaklaşık 13 senedir yaşadığım herşeyi içime attım kimseye belli etmeden güçlü ve dimdik ayakta durmaya çalıştım. Adıma yakışacak şekilde... Ama artık başaramıyorum. 24 yaşımdayım ve gerçekten ayakta durmakta zorlanıyorum. Benim gibi derdi olmasını dileyecek bir sürü insan var bunun da farkındayım ama ben 24 yaşımda kendimi 90'lık neneler gibi hissediyorum. İçim geçmiş ve birazda yalnız kalmaya ihtiyacım varmış gibi.

Vicdan muhasebesi, empati gibi kavramlardan bihaber büyüklerim sayesinde yeterince bunalmış durumdayım anlayacağın. İnsanların tek inancı artık para ve ego Allah'ın varlığından bile bazen haberleri olmuyor. Ben ise zavallı hissediyorum kendimi ve kimseyle kapışacak gücüm kalmamış bir şekilde öylesine yaşıyorum. Hani şu cemiyetin hastalığı olan tükenmişlik sendromuna yakalandım galiba.

Psikoloğa gitsem bana ne diyecek diye düşünüyorum sevgilim iyi ki var onunla dertleşiyorum birazda olsa rahatlamaya çalışıyorum. Ama 13 yıl boyunca düşünsenize annenize babanına ağabeyinize edilen hakaretlerin haddi hesabı yok. Neden mi? Sebebi İFLAS.

Parası olmayan insanların adam yerine koyulmadığı bir sülale bizimki. Zamanında babama salyalarıyla gelen adamların yazdığı mesajlar hala gözümün önünde. Abimin dayanamayıp kendini öldürmeye kalkması da ayrı bir şey zaten. 'ya ben katil olucam ya da kendimi öldürücem!' bu kelimeyi ciğerinizden duyduğunuzu düşünsenize.

Karşınızdakilerse daha ergenliğe girmemiş kız çocuğunun söylediği laftan nem kapıp 13 senenin şeceresini tutan onursuz ordusu. Biz ne yaptık? Benim ailem insanlara ne yaptı da bu kadar hakaret ve şiddete maruz kaldı? Tek sorunumuz iyi düşünmek mi? Ya da her ne olursa olsun yardıma koşmak mıydı?

60 yaşındaki babamın karşısına geçmeye korkan oğlu yaşındaki adam telefonda 'sen şerefsiz namussuzsun git etek giy e5 e çık paramı öde.' diyecek kadar vicdansız mıydınız gerçekten?

Ben babamı o gün kaybediyordum evde tek başıma kapımda yığılmış hayalimdeki dağ. Korkutmamak için beni sesini dahi çıkartamıyor düşünsene baban canın. Annen elindeki 3-5 kuruşla pazara gitmiş eve yiyecek alacak babanla evde teksin baban kapına yığılıyor ölüyorum diyor düşünsene! ben paramparça oldum o an. Tüm hücrelerim yerinden oynadı nasıl hastahaneye gitti hatırlayamıyorum bile.

Yine o gece gelmiş onursuzlar geçmiş olsun adı altında laf sokmaya evinize. 'Batmasaydınız başınıza gelmezdi, ne biçim iş yaptınız, siz nasıl ticaret adamısınız.' aynı gece içerisinde bunları siz duysanız ne yapardınız? ben kapıları üzerime kilitledim Allah'a yalvardım o an canımı al diye duymak ve görmek istemiyorum böyle vicdansız insanları.

Bu yazdıklarım yaşadığım diğer şeylerin yanında solda sıfır. Belki sonra yine yazarım belki de yazmam. Çünkü bildiğim hiçbir kelime yetmiyor anlatmama içimdeki ateşi, kini... Kinim beni yiyor gün geçtikçe ve ben eriyorum...

-Zeze

29 Nisan 2016 Cuma

Uzun ara mı dedi biri?

Eveeeettt...
Bayağıdır yazmıyoruz. Neden mi? Çünkü herkesin işi var gücü var canım!

Şaka şaka...

Benim vize haftam vardı öküz gibi ders çalıştım valla. O dönemde de Luna zaten Amsterdam'a gitti. Unicorn zaten DGS ile kafayı bozmuş durumda ve her yeri matematik sorusu olarak görüyor. Geçen gün saç tellerimin arasından denklem ayıklamaya çalışıyordu o kadar yani siz düşünün.

Neyse ki benim vizeler bitti. Gelenekselci bir öğrenci olarak kendime tabi ki 1 hafta boyunca yatış verdim. Bu arada ailemin yanına falan gittim. Orası gerçekten çok güzel ya. İstanbul'dan uzaklaşmak bazen insana çok iyi geliyor.

Valla gençler dedikodu yok. Bunu zaten umursayacağınızı da sanmıyorum pek. O yüzden çok şey yapmayın yani. İnstagram sayfası açtık bu arada sadece 11 kişi takip ediyor lasjdhfgaksjhgd.

Sanırım bloga küstük ya. Okunmayınca bir zevki olmuyor. Sadece kendimiz girip çıkıyoruz 'acaba kimse baktı mı? acaba okuyan var mı?' diye.

Ben yine de yazıcam ama inatla belki keşfeder birileri eğlenir yazılarımızı okurken.

Şimdi size vize haftamda çektiğim kopyaları anlatsam aklınızı oynatırsınız. Önünde sonunda yakalandım gerçi ama olsun ya öğrencilik beyleeeee.

Bu aralar keyifsiz gibiyim ama yine biz eski günlerdeki gibi toplandık bu hafta sonu. Herkesin sevdiceği yanında herkes bir mutlu. Niyeyse ben değilim. Bir türlü kendimi mutlu edemiyorum ya resmen.

Neyse hadi sıkmıycam sizi de biraz eğlenceli bişiyler şeyapiyim.

Unicorn' un çalıştığı yere staj başvurusu yaptım. İnsan kaynağındaki kaltak beğenemedi heralde 1 kere bile aramadı ulan! Uni'ye sorduğumda valla bana bile hiç bir şey sormadı dedi. Lanet okudum karıya. Topuklu ayakkabısının topuğu kırılsın inşallah. En sevdiği çantası yırtılsın ayrılsın diye. Gerçi çokta istekli değilim bu konuda. Üniversite stajı yapmak en boktan şey hayatta yapabiliyorsanız naylonundan çaktırın okula valla. Liselilere bile para veriyorlar ulen. Biz neyiz piçler. Bizim daha çok ihtiyacımız var değil mi? Ama gel gör ki millet zaten eşek arıyor niye kullanmasın. Bizim okulda boktan bir okul zaten ben de naylon çaktırıcam heralde öyle görüküyor.

Bu aralar yine kitap okumaktan baya uzaklaşmış olsam da kendimi zorluyorum. Sanırım bu konuda Luna ve sevdiceğini asla geçemeyeceğim. Resmen ikisi de kitap kurdu yav böyle birşey olamaz. Kafayı yemişler.

Thomas More' un Ütopya kitabına başladım daha yeni ama enteresan görünüyor. Bakalım neler olcak sevdim ama kitabı. Geçenlerde Khaled Hosseini' nin Ve Dağlar Yankılandı kitabına başladım ama acıya katlanmak istemedim. Daha önce Uçurtma Avcısı ve Bin Muhteşem Güneş kitaplarını okumuştum. İkisinde de kendimi parçalaya parçalaya ağladım. Buna henüz hazır değilim sanırım.

Ha bir de bitirmeden Aşkım Lunam bize Amsterdam'dan lipstick ve defter getirmiş. Bebeğim yaaa hiç unutmaz bizi. (Getirmeseydi burdan bir ton şey sayacaktım arkasından çaktırmayın)

Hadi ben kaçtım Aşağıya da belki bu bloğu görürsünüz falan diye instagram sayfamızı şeyedicem.
Bizleri okumanız ve takip etmeniz dileğimle. Mucucucucukslar!
-Zeze


https://www.instagram.com/powerofthreegirls/

23 Mart 2016 Çarşamba

Saçmaladım resmen..


En son Marslı kitabını bitirdim sanırım sadece 6 günde okudum bu da 1 haftaya tekabul eder.
Ama varya en sevdiğim kitap kendisi şuan yani ondan başka bi kaç tane daha var ama şuan en birinci yani benim için.
Her neyse şimdi bu aralar bombalar patlıyor ve dışarı çıkmaktan da korkuyoruz ya bana geliyorlar arkadaş.
Şu PKK piçi elde etti zaten amacını bizi korkutarak. Taksim'de patlamanın olduğu gün CNR'da mimarlık fuarına gittik bir kaç arkadaş.
Ama nasıl yusuf yusufuz. Ölüyoruz korkudan. Ölmek var dönmek yok ulen dedik! Gittik.
CNR'daki fuar bok gibiydi resmen. Ne doğru düzgün firma var, ne mimarlığa ait doğru düzgün birşey var. Bildiğiniz Karaköy'deki avizeciler kapatmış fuarı. Resmen fuarın önünden servis kaldırsa daha ucuza mal olurdu.
Neyse biz gittik geziyoruz içerde Çinliler, Koreliler led falan satmaya çalışıyor. Tarzan İngiliççemle hepsiyle konuştum ama ne onlar beni ne de ben onları anladım. Sonunda hepimiz kahkahayla güldük tabi... :/

Bunu niye yazıyorum bilmiyorum canım sıkılıyor resmen. Hayatta bir amacım yokmuş gibi hissediyorum bu günlerde. Okula gidesim zaten hiç yok. Gerçi gitsem ne olacak sıçtığımın okulunda 2 senedir aynı şeyleri anlatıp duruyorlar. Ben hocalardan daha çok şey biliyorum anasını satıyim.

Biz de Luna'yla kendimizi kitaplara verdik. Vermek ne kelime kitap diye ölüyoruz bu aralar. D&R'ın 10 TL lik kitaplarının hepsini alasımız var. Ama malum öğrenciyiz ayda 1 kere falan alıyoruz sklfhskjhdgsd.

Bizi okuyan yok ama ben yine de yazıcam eğer okursanız diye. Banane ulan.
Saçmalıyorum farkındayım ama lanet olası Marslı kitabım bitti diye hepsi bunların. Ayrıca filmin sonu öyle değil aslında resmen kandırmışlar piçler.

Hadi tamam gidiyorum be. Zaten okumuyorsunuz. Ben de giderim...

Öpenzi..

-Zeze

20 Mart 2016 Pazar

Happyland'de Neler Oldu?

Melebaaa!

Size bu yazımda ilişkimden bahsetmek istiyorum. Hayatımın erkeği Durden ile 1 sene 6 aydır beraberiz. Tanışma hikayemiz ve geçtiğimiz süreçleri ayrıca bir başlık altında yazacağım, birbirimize açılma süremiz bir hayli uzun, stresli ve komik olduğundan kısa kısa yazıp geçemeyeceğim, kusura bakmayın! 

Durden ile en son görüşmemiz üzerinden çokça zaman geçmiş (yaklaşık 2-3 hafta), özlem duygusu tavan yapmıştı. Kendisi Happyland şehrinde Çünkübokvardı Üniversitesi'nde Neişyaparoğlumuz bölümü, 3. sınıf öğrencisi. Bir zamanlar okul ile çok ilgisi olmasa da şu sıralar okulunu en iyi şekilde bitirmeye odaklandı. Bu gidişle o beni değil, ben onu alacağım. Anasından babasından isteyeceğim, bizim aileye onu damat getireceğim :) Kendimi kısaca anlatayım; 2 senelik eğitimimi bitirdikten sonra özel bir şirkette çalışmaya başladım. İş hayatına atılalı yaklaşık 2 sene oldu. Para kazanmak güzel, çok tatmin edici fakat, güzel bir meslek okuyup mezun olmak sonrasında iş hayatına atılmak tam anlamı ile sizi tatmin etmiyor bazen. Her neyse, konumuza dönecek olursak bu sene ikimiz de birbirimizden yoğunuz.. İşler, okullar, dersler, aileler derken birbirimiz ile geçirdiğimiz vakitleri kısıtlar olduk. Buna bir çare lazım arkadaş derken, Luna ile "kılı kırk yararak" Happyland'e kaçtık.

Otobüse binip, birbirimizin suratlarına "başımıza bir şey gelmez lan inşallah", "dua okudun mu kankacım?", "çok özlemiştim lan sevdiceğimi, en güzeli de beraber uyuması", "giderken çikolatalı simit mi alsak?" dercesine baktık. Cidden Luna'nın gözlerinde gördüm bu soruları! Gideceğimiz yol aslında kısa bir mesafe (2-3 saat) fakat tek başına gidince o yol sanki 5-6 saate çıkıyor gibi geliyor insana. Konuşacak kimse yok, sürekli varacağın noktaya maps'den bakıp, "kaçta varırım ki acaba?" diye düşüp duruyorsun. Neyse ki bu sefer öyle olmadı Luna ile günlük dedikodularımızı yapana kadar yol hızlıca bitiverdi. Bu arada Zeze, "ırıspılar! benim bilmediğim bir şey mi konuştular acaba" dediğini duyar gibiyim. Bilmediğin bir şey konuşulmadı şekerim :) Yolculuğumuzu olağan en kısa sürede bitirmiş, sevdiceklerimizin evlerine yarım saat uzaklıktayken artık, kalp atış seslerimiz resmen duyuluyordu. Luna ile birbirimize bakıp deli gibi sırıtıyorduk. Sevdiceklerimize konumumuzu yazıp, bizi almaya gelip gelmeyeceklerini sormuş ikisinden de cevap alamamıştık. Hemen sinirlerimiz bozulmuştu tabi ki, nasıl olsa gidiyoruz "gidince iki döverim kendine gelir" diye düşündüğümüzden sinirlerimizi kalbimize gömüp bizi evlerine daha da yaklaştıracak olan servise dindik. Servis her yolcu indirişinde azıcık daha yaklaştığımızı düşündüğümüzden dolayı heyecan artık tavan yapmıştı. Evlerine 5 dk. yürüme mesafesi kalmıştı ki, trafik tıkandı! Anıında attık kendimizi sokağa. Utanmasak koşacağız.. Çok özledik be, öyle böyle değil, deli özledik yani.. Evlerinin önüne geldiğimizde deli gibi kapıyı çaldık. Luna'nın sevgilisi Grange açtı kapıyı. Luna uçtu hemen. Tutmayın Luna'yı salıverin gitsin!! 

Bay Durden da arkada, ayakkabılarımı çıkarmamı bekliyor. Lanet ayakkabılar, o kadar çok bağcığı var ki, çözemedim bir türlü. Durden yardıma koştu hemen ve durmadı yapıştırdı hoşgeldin esprisini; "Bensiz hiç bir şeyini halledemiyorsun ya! Ben olmasam ne yapacaksın!" dedi. Ben de hem ayakkabıdan kurtulmuş olmanın hem de sevdiğimi görmenin vermiş olduğu sevinç ile boynuna atlayıp "sensiz ben nefes alamam ulan aşkımm!" diye gürledim. Ay kokusu hemen buram buram, böyle sarılınca kokladım. Kokladım.. Kokladım.. Ohh dedim yahu! Onca korkuya onca yalan dolana değer işte bu koku! Değmeli de.. "Kollarının arası en güvenli yer, bir ömür boyu yaşayacağım yer olsun kollarının arası" diye geçirdim içimden. Odasını da bir güzel temizlemiş. Günlerdir uğraştığı temizlik kargaşasının hakkını vermiş. Yanına her gittiğimde bir kağıda geldiğim tarihleri, hissettiğim duyguları yazarım. Durden da o kağıdı masanın başındaki mantar panoya asar. Benim hemen onu yazmayacağımı düşünmüş olmalı ki "kağıda yazmayı unutma hee" dedi. Bunu derken kağıda yazmış olduğumu fark etti ve şirin gülümsemesi ile bana baktı. Ben de kikirdedim tabi ki. Yaptığım şeyleri sevmesi extra iyi hissetmemi sağlıyor çünkü. 

Biz bütün gece uyumayalım, film izleyelim sohbet edelim diye söz vermiştik birbirimize. Geçtik televizyon karşısına, bütün ev halkı televizyon izlerken benim bey uyuyakalmaz mı! "Haydaa neden böyle oldu ki şimdi? Neyse uyusun sabah da erken kalktı zaten." diye konuştum kendi kendime. Yatırdım başını dizlerime, sevdim saçlarını yüzünü.. Arada öptüm yüzünün her karışını, bir güzel uyuttum beyimi. Hadi kalk odana geç diye zorla kaldırınca tıpış tıpış odasına gitti koca oğlan. Yorganı üstüne çeker çekmez uyudu. Ama nasıl uyumak! Burundan her nefes alış-verişinde çıkan o ses! Ağzını azıcık açınca çıkan o horlama sesi! Aman Allah'ım!! Uyunmuyor. A dostlar uyunmuyorr!! Saat 2 oldu.. 3 oldu... 4 oldu... Bir damla uyku yok... Bir de kocaman bir adam düşünün yanınızda yatan, kolunu atsa tırsıyorum canım acıyacak diye.. Zaman geçmek bilmedi.. "Uyandırayım ya ben uyumuyorsam o da uyumasın" dedim, dürttüm, "aşkım kalk" dedim "uyuma, ben uyuyamıyorum" dedim, "tamam skill atalım, skill var mı doldu mu?" dedi. Tutamadım kendimi gülmeye başladım. Ben hunharca gülerken de kendi kolu sanıp benim kolumu kaşımaya başladı. Gülmekten başka bir şey yapamadım, ben de daha çok güldüm. Sesime uyanınca "neden gülüyorsun kız?" dedi. "Bir şey yok sevgilim sana güldüm" dedim. Cümlemi bitirmeden uyudu tabi ki tekrar. 

Saat 6 olduğunda anca uyuyabilmiştim. Kendime yatağın orta ve dip kısmında bir yer bulmuştum. Çünkü Bay Durden yatağında 2 yastık ile uyumayı tercih eden bir adam. Ben ise tek yastık ve mümkün olduğunca yumuşak bir yastıkla uyumayı tercih eden bir insanım. Durden beni uyandırdığında saatin 8 olduğunu söyledi. "Hadi kalk aşkım. Bak güzel bir kahvaltı yapıp yürüyüşe çıkalım" dedi. Yattığım saati ve gece yaşadığım maceraları anlatınca beni kendi halimde bırakıp, kahvaltı hazırlamaya koyuldu. Beni tekrar uyandırdığında saat 11 olmuştu bile. Ya arkadaşım 3 saat kahvaltı mı hazırlanır :) Şaka yahu vurmayın! Kurban olurum ben o ellere. Domatesler kesilmiş. yumurtalar yapılmış, çikolatalı simitler alınmış! Daha ne olsun.. Kahvaltıyı lüüüüp diye mideye indirip salona geçtik ve bütün ev ahalisi olarak (Luna, Grange, Unicorn, Bay Durden, Lone Ranger) Cranium oyununu oynadık.

Oyunda Luna ve Grange bizi pert etti. O gün gitmeliydim çünkü, 1 gece kalma imkanım vardı.
Yavaş yavaş ayrılma vakti geliyordu.. Hiç istemesem bile o ayrılık yaşanmalıydı.. Tekrar görecektim elbette, ama yetmeyecekti; hiçbir zaman... Her nerede olursam o da olmalıydı benimle.. Sonra dedim ki bu kadar dramatikleştirme bir şeyi de be!

Beni yolcu etmeye terminale kadar geldi ve ellerimiz ayrıldığında kalbimde derin bir üzüntü, kafamda şu şarkı çalıyordu..

-unicorn

17 Mart 2016 Perşembe

Çenesi kopasıca Zeze...


Arkadaşlar bu yazımda sizlere nasıl okul hayatınızın içine sıçarsınız konulu bi olayı anlatacağım.

Malumunuz üniversite öğrencisiyim. Ve okulumdan gerçekten nefret ediyorum! 3.80 lik bir not ortalamasına sahibim ve geleceğin parlak mimarlarından biriyim tabii ki tembel bir insan değilim. Ben Herkesebursveren Üniversitesine başladım başlayalı okuldaki eksikler, hocaların berbatlığı, sınav tarihlerinin geç açıklanması, yatay geçişe engel olmaları falan filan hepsi gözüme iyice batmaya başladı. Tabi Zeze'nin çenesi susar mı önüme gelene okulu kötülüyorum, sakın yazmayın, sakın girmeyin, kapısının önünden bile geçmeyin diye abartarak tabi.

Final dönemiydi kafaya koydum yatay geçiş yapacağım, nasıl olsa 3.80 lik bi ortalamam var notlarım çok iyi, geçerim hayalimdeki üni'ye diye düşündüm. Finallere de öyle bir çalışmışım ki aklınız durur. (herhalde yani kopya da çekiyoruz o kadar da yormuyorum kendimi ) Derken finaller geldi çattı Allah'tan günde sadece 1 sınavım var yoksa sıçmıştım bir de 2 haftalık bir sürece yaydılar sınavları güzel geçti herşey. Finallerden sonra kıt bir beklemeyle notlar açıklansın diye bekliyorum 1 hafta geçti yok açıklanmıyor. Dedim bir okulu arayayım. Aradım açan yok. Açtıkları zaman da ordan oraya aktarıyorlar cevap veren yok. Beni aldı bir sinir yatay geçiş yapacağım okulun tarihleri bitmek üzere. Delirdim!!!

Siz misiniz benim notumu açıklamayan (sanki sadece benim notum açıklanmadı) twitter a girersin orda da enteresan bir ismim var zaten bulamazlar beni diye düşündüm. Her neyse, okulun twitter hesabına döşedim de döşedim. Sizin gibi okul olmaz olsun, lanet olsun size yazıldığım güne, bütün okullar 1 hafta içinde notları açıklıyor siz niye açıklayamıyorsunuz, bu kadar mı zor sisteme girip not yazmak, kesinlikle hakarete dahil birşey yok! Sadece şikayetlerimi sundum.

O yetmedi bir de okulun sahibine bir twit çakarsın. Twit atmak paralı değil nasılsa. 
'@Okulunsahibiedu Sırf yatay geçişimizi engellemek için notları geç açıklıyorsunuz değil mi?'
Hayır sabah kahvaltıda yürekte yemedim ama ne bileyim böyle birşey çekti canım. 

Aradan 2 gün geçti dışardayım tanımadığım bir numara beni arıyor. Normalde mümkün değil açmam dur bakim kim bu diye açtım. 
'Merhaba Zeze ile mi görüşüyorum.' 
'Evet benim, buyurun?'
'Ben Herkesebursveren üniversitesi genel sekreteri Rujgül. Godfather bey sizinle görüşmek istiyor yarın sabah saat 9 da müsait misin?'
Godfather benimle görüşmek istiyordu. Benimle ve ben boncuk boncuk terlemeye başlamıştım o soğukta. Kafamda şu müzik belirdi.
'Yarın olmaz kesinlikle gelemem şehir dışındayım çünkü' (gerçekten de şehir dışındaydım sömestr tatilinde ailemin yanına gitmiştim)
'Nasıl yapalım o zaman siz mi ararsınız?' dedi Rujgül.
'Evet, evet ben haber veririm' dedim. Elim ayağım nasıl titriyor.
Kafamda deli senaryolar bir panik atak olarak nasıl kuruyorum kafamda anlatamam.
'Kesin okuldan atıldım, şimdi sıçtım işte, lan kesin boku yedim adam beni öldürücek sen nasıl yazarsın bunları diye...'
O sırada annem bende ki ruh ve renk değişikliklerini fark etmiş olacak ki;
'Kızım iyi misin? Bembeyaz oldun tansiyonun mu düştü' diye sordu. 
'İyiyim garip anam çilekeş anam okuldan aradılar anam.' diye söylendim.

Durumu anneme anlattım. 'yaa nolcak bee seni unuturlar bi kaç güne.' dedi. Annem de sanırım benim gibi biraz manyak!?
Babam da aynı şekilde anneme katıldığını söyledi. Sanki içime birazcık su serpilmişti. Fakat hiç de serpilmemiş.

Okuldan bölüm başkanı hocamı arayayım dedim ona danıştım. 
'böyle böyle hocam bunları böyle yazdım adam beni aradı niye aradı ki?'
Hocanın boğazı düğümlendi sesindeki şok ifadesini hissedebiliyordum.
'Zeze!! Ne yaptın sen! Sana dava bile açabilirler! Ailenin avukatı var mı? onunla görüş, Kesin disiplin cezası alırsın ya da okuldan atılırsın. Yatay geçiş yapacak mıydın gerçekten. Bence çok hazırlıklı gitmelisin onlar hiç böyle şeyleri affetmezler. Ve gözleri sürekli sosyal medyada nasıl böyle birşey yaparsın!!!' dedi.
Hocam demeye kalmadı benim bir göz kaydı gitti kafa dönüyo tabi. Aldı mı beni bir vesvese. 'ay ben napıcam, ay beni öldürücekler, ay beni kesicekler' diye odanın içinde dört dönüyorum.
Hoca demez mi bir de 'sakın benimle konuştuğunu söyleme işimden olurum' diye.
Bunlar sanırım Mason dedim artık içimden ya da mafya ya da ne biliyim örgüt mü satanist mi ne bunlar diye düşünürken dedim kızları arayayım.

Luna'yı Unicorn'u telefonda saatlerce kilitledim. Ağladım zırladım sağolsunlar hiç 'lan kapat seninle mi uğraşıcaz bütün gün.' demediler. Onun dışında okuldan çok sevdiğim arkadaşım Kıvırcık'da beni sakinleştirmek için elinden geleni yaptı.

Zeze sakinleşir mi!? Kazık girmiş bir kere bi tarafına.
Yarim Mr.Watch (bu adı ona saatlere olan hayranlığından dolayı takıyorum) ile skypeda konuşurken gözyaşlarım, salyalarım ve sümüklerim birer akarsu gibi akıyorlardı. İlk geceyi yasinler ve fetih sureleriyle kapattım ve adak adadım.

Tatil bitti ve okula dönüş zamanı geldi. Tabi ilk haftayı korkumdan okula gidemediğim için evden okula diye çıkıp dışarıda kahve içerek, Luna ve Unicorn'un beynini mıncıklayarak geçirdim.

2. Hafta artık gitmeliydim. Kesinlikle gitmeliydim okula. Başıma ne gelecekse gelsindi. Nolursa olsundu ama o okula gidilecekti. Gittim ve okulun kapısında bir durdum. Kafamda yine felaket senaryoları. Güvenlikler kapıda kartı okuttuğum an koltuk altlarımdan beni yakalayıp Godfather'ın yanına götüreceklerdi beni ve tepemde tek bir lambayla bir ton azarlayıp disipline gönderilip bursumdan ya da okulumdan olacağım diye düşünüyordum.

Cesaretimi topladım ve kartımı çıkarıp bastım. Okula girmiştim ve kimse fark etmemişti beni. 5. haftadayız ve hala kimse fark etmiş değil. Geçen okulun sahibiyle dip dibeydik kapüşonumu kafama çekip oturdum sigaramı içtim ve içeri geçtim. Kimse farkımda değil. Unutulmuşum resmen!

Yaşasın!!! 

Böyle yani arkadaşlar kısa bir gerilim hikayesinin daha sonuna geldik. Böyle şeyler benim bu sabırsızlığım yüzünden daha çoooook gelecek başıma.

Siz siz olun benim gibi olmayın ben kötü biriyim :p

-Zeze...

EDİT:
(Godfather bizim okulun 2. sahibi arkadaşlar. Kafanız karışmasın gerçi kimin karışmaz ki bu kadar takma isimle değil mi? Olsun bu da bizim tarzımız.)

11 Mart 2016 Cuma

Hello from happyland 🤘🏼

Selaaam uni'yle birlikte en sevdiklerimizin yanına geldik. Bu yüzden buraya (asla adı geçmeyecek olan bu şehre) happyland demeyi uygun gördüm. Buraya gelmek için ikimizin de kılı kırk yarmamız gerekse de sonucunda ikimiz de aşırı aşırı mutlu oluyoruz. Çünkü neden olmayalım ki? 🤓 

Şimdi azıcık unicorn ile sevdiceğinin dedikodusunu yapalım; unicornun sevdiceği yıllarca uni'ye açılamadı.😂 Kıvrandı durdu, sürekli bir şey çıktı, her buluşmaya bu sefer açılacağım diye gidip yine olmadı kanki diye döndü. Bu arada unicornun sevdiceği ile benim sevdiceğim çocukluk arkadaşları yani biz unişle o sayede tanıştık. Zeze'yle de aynı şekilde. Neyse günlerden bir gün mutlu son gerçekleşti ve uni ile sevdiceği kavuştular. Biz de sevdiceklerimiz sayesinde çok güzel arkadaşlar olduk. En tecrübelilerimiz zeze ile sevdiceği. Onlar zaten olay çift yani. Zeze'nin delibaşlılığı ile sevdiceğinin onu her daim mutlu etmeye çalışması onları olay yapan. Ama dünya üzerindeki en minnoş 3 çifti sayacak olsak tabiii ki de üçümüz ve sevdiceklerimiz olur. 😇 

Ben ise sevdiceğimi ta liseden gözüme kestirmiş idim. Kavuşmak üniversitede nasip olsa da hep geç olsun güç olmasın dedim. Birbirimiz için yaratıldığımızı onu ilk gördüğümde anlamıştım desem yalan olur. Sonuçta bir tanıma süreci oldu ve o zaman cidden anladım ki hayatımı onsuz geçiremem artık. Sonuç olarak üçümüz de evlenmek için neredeyse gün sayıyoruz, evlensek de sonsuza dek mutlu olsak diye. 

Hepinize en az bizlerinki gibi mutlu aşklar dilerim. İyi geceleeer. 💞

Luna.

9 Mart 2016 Çarşamba

Zelda Fitzgerald'ın Romanı

Ne zaman etkileyici bir şey okusam ya da izlesem, hep arka planındaki beyni ve hayal gücünü düşünürüm. Hatta çoğu zaman ‘nasıl ya bunları nasıl düşündün nasıl yazdın sen nasıl bir insansın??’ diye kafaları yediğim olur. Keşke bu dizide bir kahraman olsaydım, keşke şu devirde yaşasaydım şeklinde hayaller kurarak gerçek dünyayla arama kocaman duvarlar örmek de böyle durumlarda harekete geçen savunma mekanizmam oluyor.

İşte Muhteşem Gatsby’yi bitirdiğimde de aynen böyle bir moda girmiştim. Zeki insanlar her zaman etkileyici olmamış mıdır zaten? Ben de Scott’ın zekasından o kadar etkilenmiştim ki, Gatsby’nin değil O’nun muhteşem olduğuna inanmıştım. 

Akabinde Scott Fitzgerald’ın hayatını ve daha çok ilişkisini merak ettim. Karısı Zelda F. hakkında bir roman olduğunu öğrendiğimde çok sevindim. Kısacık bir sürede bitirdim. Keşke bitirmeseydim çünkü işler asla hayal ettiğim gibi gitmedi. Uzunca bir süredir bu kadar hüzünlenmemiştim. Kitabı okumadım, resmen yaşadım. Manhattan’daki partilerinden, Paris’teki bale gösterilerine kadar her şeyi ve hatta Zelda'nın akıl hastanelerinde yatmalarını kafamda resmettim. Biraz kalbim kırıldı ama yine de çok güzeldi.

Bir yandan 20’lerin en görkemli çiftinin muhteşem aşk hayatı, bir yandan kulağımda aşkı en güzel biçimde tanımlayan, Mevlana’nın sözlerini içeren şu efsane şarkı. Kendinizi dünyaya tamamen kapatmak için muazzam bir yol. (Dikkat sigara yaktırma etkisine sahip içerikler) Galiba sefil hayatlar ve güzel müzikler kombinasyonunu fazlaca seviyorum. Kendi sefil hayatımı yazacak olsaydım mutlaka kitaba uygun en güzellisinden bir playlist yapıp ‘bunları dinleyerek okuyunuz’ ibaresi koyardım.

İşte bu yazı vesilesiyle hem içimi sizlere dökmüş ve bir parça da olsa rahatlamış, hem bir muhteşem kitap önermiş, bir de olağanüstü güzellikte bir şarkı armağan etmiş oldum. Bir dahaki yazıda söz daha keyifli şeylerden bahsedeceğim. (umarım)


Sevgiler Luna’dan.